Jaka’nın tiradı

Geçen gün Bali’de, bambu ormanını dolaşırken, fotoğraftaki kapı ve yol çıktı karşıma. Sonra, Zeki Demirkubuz’un Masumiyet filminde, Haluk Bilginer’in canlandırdığı Bekir karakterinin o meşhur tiradı geldi aklıma. “Bu kapı” dediği kısım. Ben de o tiradı kendime uyarladım 🙂

Kaç zamandır tövbeliydim. Ukraynası, Estonyası, Alamanyası derken. Artık yolumu remote ile buluyordum. Birgün marketten çıkmışım, elimde SSD harddisk ve DDR RAM, bilgisayarı güçlendireceğim sözde. Eve doğru gidiyorum. Yoldan geçen iki turist gördüm. Sonra birden içim cız etti. Bir baktım gene aynı mide ağrısı, aynı şimşekler. Öyle özlemişim ki. Dönerken bir seyahat acentası gördüm, bir içeri girdiğimi hatırlıyorum bir de kaçak çaya yumulduğumu. Arkasından en az 2 kilo tulumba ve lokma. Bir ara gözümü actım beyaz bulutlar, mavi sonsuz şeyler geçiyor. Arada sesler geliyor uğultulu ve yanıp sönen ışıklar. Bir daha açtım, başımda bir hostes: "Beyefendi koltuğunuzu düzeltir misiniz" diyor. Diyor da, neredeyim ben, siz kimsiniz. "Thailand'a geldik, inişe geçiyoruz" diyor. Evet, Boeing 777'de imişim, nerden görsem tanırım onu. İndim uçaktan, geçtim pasaporttan, yürümeye basladım. Dedim Allah'ım neredeyim ben, burası neresi? Sırtımda çanta, çıkış kapısının önünde durup düşündüm. Dedim "oğlum Jaka, bu kapı ahret kapısı, bu köprü sırat köprüsü, bu sefer de geçersen bir daha geri dönemezsin, iyi düşün" dedim. Düşündüm, düşünüyorum, ama olmadı, dönemedim. Sonra "bak oğlum Jaka" dedim kendi kendime, "yolu yok, çekeceksin. İsyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. Yol belli, usul usul yürü simdi". O gün bugün usul usul yürüyorum işte.